Hem binalar , hem çekimler Yıkılıyor !
Deprem
faciasını gözler önüne seren CGI harikası San Andreas Fayı’na geçmeden önce , bu
tarz filmlerin başlangıcı olan 1974 yapımı Earthquake (Zelzele) filmini
hatırlatmakta yarar var. Birçok ünlü oyuncuyu içinde barındıran Zelzele’yi, günümüz felaket filmleri ile kıyasladığımızda
görselliğin daha geri planda olduğunu, karakterlerin yaşam biçimlerine ve
hayatta kalma çabalarına daha fazla ağırlık verildiğini görmekteyiz. O
zamanlarda görsel efektlerin bu denli ileri seviyede olmamasından dolayı
filmlerin, en göz alıcı sahnelerinin
dublörlerle ve gerçek ekipmanlarla çekildiğini biliyoruz. Ancak şimdiki
felaket filmlerine baktığımızda ise elle tutulur sağlam bir senaryosunun
olmadığını, tamamen yeni çekim teknikleri ve bilgisayar destekli sahnelerle
doldurulduğunu söylemek mümkün. San Andreas’da işte bu anlattıklarımızın hepsine
şahit oluyoruz. Bu tarz filmlerin zaten fragmanından da karşımıza ne tür bir
yapım çıkacağını az çok kestirmek mümkün. Şundan eminim ki izleyicinin birçoğu
bunun bilincinde ve ona göre bu tür filmleri seyrediyor, yani görselliğe
doyayım, nasılsa konu yoktur, bu da beni tatmin eder mantığı.
Yıllar önce
ülkemizde de meydana gelen deprem faciasından sonra böyle filmler karşımıza
çıktığında ekran karşısında ister istemez o korku dolu acılı günleri hatırlamadan
yapamıyoruz maalesef. San Andreas fayı California’da bulunan Pasifik okyanusuna
kadar ilerlemiş olan deprem üretmeye her an hazır oldukça büyük bir fay . Bu
fayın kırılması halinde Amerika’nın başına neler gelebileceğinin az çok
yaşayanlarda farkında sanırım, ki zaten filmin yönetmeni de bakın böyle olursa
başınıza bunlar gelecek diye belli mesajları izleyenlerin gözüne tek tek
sokuyor.
San Andreas
filmine gelecek olursak, hikayedeki felaketler zincirinin Los Angeles,San
Francisco ve California üçlüsünde yaşandığına tanık oluyoruz. Filmin baş
kahramanı Ray ,iri kıyım, tamamı kastan oluşan akrep kralımız Dwayne Johnson,
bir arama kurtarma ekibinin başı. Nerede başı sıkışmış, yardıma ihtiyacı olan
birisi varsa ekibi ile beraber anında orda. Karısından ayrılmış ve tek başına
hayatına devam eden Ray’in en çok sevilen yönü ailesine olan bağlılığı. Arada
eski karısı Emma ( Carla Gugino) ve kızı Blake ( Alexandra Daddario )’i
ziyarete giderek hasret gideren Ray’in aileye bir katkısı da olmuş tabii ki.
Blake de aynı babası gibi pratik zekaya sahip ve kendi başına her işini
halledebilecek kadar özgüveni olan korkusuz bir kız haline gelmiş. Karaktersiz
zengin iş adamı olan üvey babası ile beraber San Francisco’ya gelen Blake,
buraya hem tatil hem de iş görüşmesi için gelen iki kardeşle tanışır.Bu arada
bilim adamı Profesör Lawrence ( Paul Giamatti ) artçı bir sarsıntıya tanık olur
ve devamlı ölçümler yaparak yakın
zamanda başlayacak büyük bir deprem uyarısı için halkı bilinçlendirmeye
çalışır. Kısa bir sürede hızla ilerleyen fay hattı kırılmaya başlayınca
felaketler zinciri ardı ardına kendini gösterir. Helikopterle yaptığı uçuş
sırasında San Francisco’nun yerle bir olduğuna bizzat tanık olan Ray’in yapması
gereken tek şey eski karısı ve kızı Blake’i bu felaketten sağ çıkartmaktır. Filmin
geri kalan kısımlarında bir yandan Ray’in aileyi birleştirmesine bir yandan da
Blake ve depremin kendisine yakınlaşma fırsatı yarattığı Ben ve çok bilmiş
kardeşi Ollie’nin yaşam mücadelesine tanık oluyoruz.
San Andreas “2012”
filminden sonra bu tarz felaket içeren yapımlara yapışmış olan klişe birçok sahneye
sahip bir film. Ray’in ailesini kurtarma çabaları sırasında havada ve karada
kullanmadığı araç kalmadığı gibi, yerin yarıldığı gökdelenlerin koptuğu,
binaların patladığı ve tsunaminin yer aldığı dev felaketler çeşidinin hiç
birisinden kafasına bir taş bile düşmeden sıyrıksız kurtuluyor. Şehrin devamlı
yıkıldığı, havada sürekli toz fırtınasının olduğu , etrafta ölü ve yaralıların
kol gezdiği bir ortamda ne yapmak gerekir ? Elbetteki türlü şakalar, uzun uzun
geçmişle olan sohbetler, sabit bakışmalar ve öpüşmeler. Dünya yıkılır aşk yıkılmaz,
aile bölünmez mantığında ilerleyen San Andreas’ta elle tutulur hiç mi bir şey
yok. Bu tarz klişeleri göz ardı ederseniz ( ki böyle bir filme geliyorsanız
etmek zorundasınız ) görsel olarak çok şey var. CGI tekniğinin tek kelimeyle
yıkıldığı, muazzam bir çekim tekniği sizleri bekliyor. Tsunaminin yer aldığı
bölümlerdeki efektler, gökdelenlerin yıkıldığını gösteren sahnelerdeki gerçeğe çok
yakın planlanmış çekimler , binaların içindeki patlamaların ve yıkılmaların olduğu
detaylardaki kamera tekniğinin titizliği, gerçekten akıllara durgunluk verecek
kadar mükemmel tasarlanmış.
Daha önce
Journey 2: The Mysterious Island’da Dwayne Johnson’la yine birlikte çalışmış
olan yönetmen Brad Peyton’un böylesine
çekim tekniği zor bir aksiyon filminin altından başarıyla sıyrıldığını
görüyoruz. Felaket filmleri sevenlerin bayılarak izleyeceği San Andreas,
vizyondaki en hareketli, görselliği en doyurucu filmlerden birisi.
Bu Yazım Süper Karga'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder